18 Mayıs 2012 Cuma

Bilmiyorum ki

Bilmiyorum ki neden geçip gidiyor herşey, bir anlığına duracak gibi oluyor yaklaşınca hızlanıyor. Yok yok biliyorun aslında, durmayacak..........

11 Mayıs 2012 Cuma

Ağaç Sesleri

Ağaç "düşme" dedi yaprağına,
"Düşmezdim elbet" dedi ağaca yaprak, "düşmezdim ama tutunamıyorum"
"Hep bu rüzgar yüzünden" dedi ağaç.
"Kurumama izin vermeseydin keşke" dedi yaprak, "o zaman rüzgar sadece sadece tatlı bir esinti olurdu benim için, şimdiyse sonumu isteyen bir cellat"
Birşey diyemedi ağaç küçük yaprağına. Sustu sadece bu haklı isyan karşısında.
Sonra düştü yaprak usulca arkasına baka baka...
Toprak oldu o yaprak hayat verdi ağaca, vicdan azabıyla yükseldi ağaç bu iyilik karşısında.
Ormanlardaki ağaç sesleri bu vicdan azabının bir ağlaması mıdır yoksa?

Hayat-1

Sahipsiz şehri yağmalarken tüm insanlar, caddenin kenarındaki bankta oturmuş sigarasını ağır ağır içen adam, hayat sensin...

Gerçek

Hayalci olmak, gerçeklerle yüzleşmeyi zorlaştırıyorsa eğer, gerçekçi olmak kolaylaştıracak mı peki? Sonuçta ikisinin de sonu aynı ne farkeder ki? En azında bir süre kafam rahat olur. Gerçek gözyaşı olana dek...

8 Mayıs 2012 Salı

Koşar Adım Hayat

Evinden aceleyle çıkmıştı. Yetişmesi gerekiyordu. O kadar aceleyle çıkmıştı ki, birşey unutup unutmadığını bilmiyordu. Aklında sadece yetişmek vardı, çünkü aylar öncesinden söz vermişti. Asansörü beklemeden merdivenleri koşarak indi. Telefonla mesaj attı, koşar adım yürürken, "bekle geliyorum". Bir taksi çevirdi, kaybedecek hiç zamanı yoktu. Taksici "nereye" diye sorduğunda adresi verdi ve çok az zamanı kaldığını söyledi. Ağırdan alamazdı, bu sefer yetişmeliydi. Ne pahasına olursa olsun yetişmeliydi. kalbi giderek daha hızlı atıyordu. Yaklaştıkça kararsızlık yaşamaya başladı. "Acaba yanlış birşey olur mu, yapabilir miyim?" diye düşünürken gideceği yere varmıştı. İndi taksiden, derin bir nefes aldı. Soğuk soğuk terlerken, içinden geçenler bir anda bulanıklaştı. Yürüdü, büyük demir kapıyı itti, içeri girerken hayatını dışarda bırakmış gibiydi. Sadece o an vardı, herşey mükemmel olmalıydı. İçerinin hafif serinliği bütün vücudunu sardı, biraz ürperdi. Adımları giderek yavaşlıyordu. Heyecandan çevresindeki insanların seslerini duymaz olmuştu. Ve nihayet büyük salona vardı. Kapıyı araladı. İçerdeki herkes bir anda ona bakmıştı. Kalabalığın içinden ağır adımlarla yürüdü, ona ayrılan yeri ilerledikçe seyrelen kalabalığın arasından görebiliyordu. Yerine varıp oturduğunda parmaklarını çıtlattı, tamamen sessizleşen kalabalığa doğru baktı. Ona inanan bir kalabalıktı bu. Yıllar sonra ilk kez seyirci karşısında piyanonun başına oturmuştu. Artık daha olgun düşünüyor, seyirciye saygı duyuyordu. Sonra kalabalığın içinden bir ses duyuldu: hadi parçala artık o piyanoyu! Belli ki eskiden kendisini izlemiş biriydi. Piyano çalarken, yaptığı sert hareket ve mimiklerden dolayı, seyirci seyirci ona 'piyano parçalayan' derdi.

Olmayan Şeyler

Olmayana, gidene, elinden uçup gidene değer verir olduk hep. Yanıbaşımızda duran o kadar çok değer var ki, bazen üzülmekten hoşlanıyor insanlar diye düşünüyorum. Olana değer verin olmayana değil...
Ne yazık ki insanların gözüne inmiş geçmişten bir perde, o perdeye yansımış kaybolup giden herşey. Acıklı bir film gibi izler olmuşlar defalarca geçmişi... Geçmişten kime ne fayda gelmiş ki... O perde aralansa, içeri biraz ışık sızsa, karanlık bir sinemadaki yanan ışıklar gibi netliği bozsa, belki başta tepki verir insanlar ne oluyor diye sonra sinemadaki herkesi görür film oynamaya devam etse de... Aydınlık rahatsız eder belki de, aslında hiç gerek yok ofilm kaçmaz hep o perde de...